Taksim Mutlu Son Hizmeti – Masör Ece
Taksim Mutlu Son Hizmeti  – Masör Ece
Taksim Mutlu Son onların önünde bile aÄŸlamamı tutamıyordum. Buna büsbütün sinirleniyorlar ve nankörlüğümü daha çok başıma kakıyorlardı. OlduÄŸumdan baÅŸka görünmeye, yalanlar söylemeye, aÅŸağıdan almaya baÅŸladım. Bunları istemeye istemeye yapıyordum; kendi kendime ihanet ediyormuÅŸum ÅŸeklinde geliyordu. “Hakikati, yalnızca hakikati anlatmaya ve hakikatten baÅŸka bir ÅŸey söylememeye” karar verdim. Böylelikle, hem gizli saklı Taksimğı ortadan kaldırmış olacaktım, bununla beraber kendi inanışlarıma, fikirlerime ihanet etmeyecektim.
Taksim Mutlu Son pek zekice bir davranış değbilimselş bu; çünkü, söylediklerim, annemlerin kuşkulu bakışlarını gidemediği şeklinde, onları sinirden çTaksima döndürmekten başka bir işe de yaramadı. Aslı aranırsa, bu sorunun mümkünlı bir çözümü yoktu. Köşeye kıstırılmıştım. Annemler ne söylediklerime dayanabiliyorlardı, ne de suskunluğuma.
Her ÅŸeyi göze alıp da, onlara bazı açıklamalar meydana getirdiÄŸim süre ise, ÅŸaÅŸkına dönüyorlardı. Annem, “Sen yaÅŸamı tümüyle yanlış açıdan görüyorsun, yaÅŸam, senin sandığın kadar kompleks deÄŸil” diyordu. KabuÄŸuma çekildiÄŸim vakit ise, babam beni duygusuzlukla kabahatluyor, bende sadece beyin olduÄŸunu, yürek olmadığını söylüyordu. Beni yabancı ülkelere göndermeye kalktılar; bu konuda her önlerine gelenden akıl danıştılar, bir kargaÅŸa, bir tedirginliktir baÅŸladı. Kabahatlanmaktan, alay edilmekten, anlaşılmamaktan korkmuyormuÅŸ benzer biçimde yaparak kendimi savunmaya çalıştım.
Taksim Mutlu Son
Taksim Mutlu Son benim hakkımda düşündükleri, ister doÄŸru olsun ister yanlış, beni ilgilendirmiyordu. Bu kayıtsızlığa vardığım süre, içimden gülmek gelmese bile gülebiliyor ve her denileni, karşı çıkmadan kabul edebiliyordum. Ne var ki, o zaman da, benliÄŸimden kopmuÅŸ oluyordum. Aynanın karşısına geçer, onların görmüş oldukleri insana bakardım; bu, ben deÄŸildim. Aynadaki ben deÄŸildim; hiçbir yerde yoktum ben. Kendimi yine iyi mi bulacaktım? Yanlış yoldaydım. Büyük bir çöküntüyle, “YaÅŸam kocaman bir yalan” diyordum kendi kendime. Genel olarak, asılsız söylemeye karşı deÄŸildim; sadece, devamlı mas- -ke deÄŸiÅŸiklik yapmak, tüketici, yıpratıcı oluyordu. Bazen gücümün yetmeyeceÄŸini, teslim olacağımı, ötekiler benzer biçimde biri olup çıkacağımı sanıyordum. Bu fikri çok daha ürkütücü buluyordum; çünkü ÅŸimdi ben de onlara düşmanlık duyuyordum.
Oysa eskiden, aslabir süre onlar benzer biçimde olmamaya ant içtiğim günlerde, onlara düşmanlık değil, bir tek acıma duyardım. Şimdi ise onlar, beni kendilerinden ayıran ne özelliğim var ise, onları aşağılıyor, en çok kıymet verdiğim şeyleri küçümsüyorlardı. Acımadan öfkeye yönelen bir dönüşüm başladı bende. Haklı olduklarına iyi mi da inanıyorlardı! Düşünce değiştirme yahut münakaşa olanağı olabileceğini dahi kabul etmek istemiyor, tüm sorunlara gözlerini ve Taksimklarını kapatıyorlardı. Dünyayı tanımak ve kendimi bulmak için, onlardan kurtulmam gerekti.
Tam zafere doÄŸru ilerlediÄŸimi düşündüğüm sırada, aniden acı ve çetin bir çatışma içinde olduÄŸumu fark etmek çok umut kinci, çok yıkıcı oldu. Uzun süre kurtulamadığım bir çöküntüye girdim. Bütün bunlar olup biterken, kırılmış onurumu birazcık olsun kurtarmama, kitaplar yardımcı oldu. “Aile denen ÅŸey, nefret ediyorum senden! Ölü evler ve kapalı kapılardan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸilsin sen!” Gide’in Dünya Nimetleri adlı kitabının kahramanı bunları söylerken, evdekilerden sıkılmakla, evi yavan, tatsız, renksiz bulmakla mukaddes bir davaya hizmet ettiÄŸime bir kere daha inandırıyordu beni.
Son yorumlar